15 Temmuz 2010 Perşembe

ölüler dans edemezmiş..



ölüler dans edemezmiş..

hiç de bile.. kuleden aşağıya hızla çakıldım.. bir tek sendin gören.. her dokum çıyanlarla kanka olmuş.. tabiat ananın kıçına parmak atmaktalar..

ölüler dans edemezmiş..

külliyen yalan.. ben tanrıları kovdum işten son delirişimde.. hangi tatil kasabasındalar onlar şimdi bilmiyorum ama bütün iblisler beynimde devrim yapıp topluca sevişmeye başladı..

ölüler dans edemezmiş..

siktirsinler ordan.. mezar taşıma “götün tekiydi” diye çiviyle yazdıklarında oluşan melodi bi tek bana dokuz-sekizlikti.. küfür eden her hücremin pipisini yakarak terbiye etmeye kalktılar utanmadan..

ölüler eğlenemezmiş..

ahlak yoksunu gerzekler..bizdik ulan eğlence olsun diye yaz sıcağında bulutlardan aşağı tükürüp sizinle dalga geçen..yağmur dualarınızın hepsi tozlu bir kolinin içindeki kasette kayıtlı..

ölüler hissedemezmiş..

bak işte bu doğru.. senmişsin benim bütün kilisem/kabem.. tanrı senin misafirinmiş aslında benim değil.. dualarım kabul olmuş haberim yok.. bana sarılsana dediğimde seni göndermesi tesadüf değilmiş..

son joker hakkımı kullandım az önce..

ne deri, ne de kemik.. hiç bişeyim yok nihayetinde..

ayak altına aldım tüm denklemlerimi, bana acıyıp yardım eder misin?

istediğim sadece bi kürek..

hepsini bi kenara atıp beni çıkarmaya gelir misin?


by anhedoniac



Incoming


Geçen gün, uzun zamandır görüşmediğim eski bir arkadaşımla arayı kapattık. İyi oldu görüştüğümüz, laf arasında bu blog bahsi geçti, artık beraber yazmaya karar verdik. Hani, birlikten kuvvet dolar hesabı. Aynı paketten iki dal sigara çıkartıp, aynı çakmakla yakmaya benziyor.


8 Temmuz 2010 Perşembe

Alice in Wonderland





if i had a world of my own everything will be nonsense
nothing will be what it is because everything will be what it isn't

i invite you to a world where there is no such thing as time
and every creature lends themself to change your state of mind
and the girl that chase the rabbit drank the wine and took the pill
has locked herself in limbo to see how it truly feels
to stand outside your virtue
no one can ever hurt you
or so they say

her name is alice
she crawls into the window
through shapes and shadows
alice
and even though she is dreaming, she knows

sometimes the curiosity can kill the soul but leave the pain
and every ounce of innocence is left inside her brain
and through the looking glass we see shes painfully returned
but now off with her head i fear is everyone's concern
you see there's no real ending
it's only the beginning
come out and play

her name is alice (alice)
she crawls into to the window
through shapes and shadows
alice alice
and even though she is dreaming
she's unlocked the meaning for you
this kingdom good riddance
her freedom and innocence
has brought this whole thing down

her name is alice
she crawls into to the window
through shapes and shadows
alice
and even though she is dreaming
shes unlocked the meaning

shes unlocked the meaning for you

in contrary was what it is it wouldn't be
and what it wouldn't be it would
you see

3 Temmuz 2010 Cumartesi



...ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: yüzün sen değilsin!

sabahları geç kalkmaya başladım bir kaç gündür. aslında hiç uyumuyorum desem yalan söylemiş olmam, kahveyi azaltmama rağmen, sabahı buluyorum bazen. hani yapacak bir şeyim kalmadı, her zamanki planlarımı yapmak dışında. okul bitti, yani ben öyle sanıyorum, güzel üniversitem 'güzel abim senin ne işin var almanya larda, gel bak, yıllar önce almadığın bir ders var burada, ibneliğine saklıyorduk biz onu, gel sen bir sene daha bizle takıl' demezse, diplomalı bir gemi mühendisiyim şu anda. koskoca dört (çaktırma) yılın ne zaman geçtiğini anlamak zor, hani daha dün gibi beşiktaş ta kaydı yaptırıyorduk pederle beraber. zamanın çetelesini tutmak, civayı avuçlamaya benziyor. saatin işi yok derdi bir arkadaşım, kaç zaman oldu görüşmüyoruz. en son hatırladığımda hastanede başında bekliyordum. bir orospu çocuğu malta köşkünün altında üstünden geçmişti. ailesi günlerce başında bekledi ama komadan çıkamadı. seni unuttum sanma harunum, orada yatmayı sana yakıştıramıyorum sadece. dolanıyorsun hala buralarda...geçen gün üsküdar a geçerken, hiç adetim olmamasına rağmen üst kata çıktım. sigara içilmesi yasaklandığından beri üst katın pek çekiciliği kalmadı, iki etek görürüm diye doluşan abazanları ve onlardan ego tatmini yapan dişi varlıkları gördükten sonra aşağı inecektim, başbükün üstünde vardavelaya yaslanıp durdum. insanın pek zamanı kalmayınca, oturup geçmişi çok daha fazla düşünmeye başlıyor. benimki gibi biraz hasta bir zihniniz varsa, geçmişe dair çok fazla şey hatırlıyor, buna da şaşırıyor. her anını hatırladığım onlarca olay, aklımın içinden ışık hızıyla geçti ve gitti. yarını düşünmeye çalıştım, kontrol edemediğim çok fazla etmen vardı. her zamankinden fazla. bir arkadaşımın dediği gibi 'yürüyeceksin veya yürümeyeceksin. hepsi bu' ben de geleceği düşünmeyi bırakıp, geçmişin muhasebesini yapmaya devam ettim.

eski moda bir adamım ben. ya da ben öyle düşünüyorum. en yakın arkadaşıma sorsam 'güvenilir' demişti bir keresinde, pedere göre 'entel dantel' (sakaldan), valideye göre 'büyük kızım' (saçtan), dedeme göre 'hee aferum oğul', eski sevgilime göre 'takıntılı manyak, ', arkadaşlarıma göre 'efendi adam'. çok egoist ve kendini beğenmiş bir giri oldu galiba. herze eksileyecek büyük ihtimalle, eksileyeceğinden emin olduğum bir kaç kişi daha var aslında. birkaç eksiyi kafaya takmaya gerek yok, zaten umursamadığım birkaç şeyden birisi o. 'takıntılı manyak' doğru bir tabir olabilir aslında, en azından takıntılı kısmı. dedim ya, eski moda diye. önemsediğim, dikkat ettiğim şeylerden takıntılı olduğum çıkıyor. benim önemsediğim şeyler önemsiz, önemsiz bulduklarım da hayatın anlamı oluyor, nedendir bilinmez. daha bugün vela ve captain cenk sparrow la bunu konuştuk caddebostan da. eskide kaldı demişti velam, her bok bayağılaştı artık, tuvaletle mutfak arasında boru vazifesi görüp skinin doğrultusunda yaşayınca mutlu oluyorsun. orda bir ufak canımı yaktın ama, hala düşüncem değişmedi abi. insanın kendisine saygısı olması gerek, tek kullanımlık ped olmayı kabul etmedim diye mutsuz olacaksam, pek de kötü bir şey değil bu.

birkaç gündür kafam güzel geziyorum etrafta. dedim ya, yarını planlamayı bıraktım artık, 23 yıldır yaptığım o planlar herhalde birkaç yıl beni idare eder, biraz şarj etmem gerek şu yukarıdakini. hayat mı? her zamanki gibi işi yok ve her zamanki gibi ilerliyor. yontuyor, törpülüyor, seni şekil almaya zorluyor. ama elinden geldiğince dik durmalı insan. adamlıklarını siktiklerim, haysiyetlerini siktiklerimle hayatlarını gün ederken, iki tık la bir kız düşürüp, peşinden koşmanı sağladığında etrafta 'erkek' diye gezebiliyorsan ve bütün bunların yanlış olduğunu, hala bir yerde 'düzgün' bir şeyin kaldığını söylediğinde, peşinen acıyı sepetine atıyorsan, pek bir anlamı kalmamış demektir. gitmek gerek bu evden, bu şehirden, buralardan. odamın duvarlarında beni kovalayan hayaletlerden kurtulmam gerek.

ve fonda çalıyor;

looking beyond the embers of bridges glowing behind us
to a glimpse of how green it was on the other side

aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet. yüzünü düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün. ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz görecektin...

[14.06.10 // itüsözlük]