22 Ocak 2011 Cumartesi

Die Liebe //



yüzyılın en büyük pazarlama silahlarından birisine dönüşmüştür.

aşkı anlatan kitaplar, yazılar, şiirler, sözler o kadar çok ki, artık hiç bir anlamı olmadığı, var olan dokusunu yitirdiği söyleniyor. aşk, o kadar ulaşılmaz, o kadar başka bir şeydi ki, herkes ona ulaşmak ister, herkes ona sahip olmak isterdi. uğruna çöller aşılan, saraylar basılan, kiliseler kurulan, dünyalar yıkılan bir şeydi. sahip olamayanların gıptayla baktığı, ona ulaştıkları günün hayalini kurduğu bir şey. kolay mı, bir ömür çöllerde kaybolmuş mecnun leyla için, en sonunda leyla ona geldiğinde 'hayır, sen benim leyla'm değilsin' dedirtebilmiş ona. insanı tamamen kör edebilen, nefesini kesen bir şey. açıklanamayan, adı konamayan. işte bu yüzden aşk a sahip olmak, ''o'' olmak sadece şanslı kişilerin sahip olabileceği bir şeydi.

artık aşk, herkesin ulaşabileceği, sahip olabileceği bir şey haline geldi. kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar, hayatın zerresini tatmamışlar 'aşığım ben, onun için her şeyden vazgeçebilirim' gibi cümleler kurmaya başladılar. birilerinin 40 yıl, 50 yıl koyunlarında sakladığı, ağaçların gövdelerine kazıdığı kelimeler, facebook iletileri olarak paylaşılmaya, 2 haftada 1 değiştirilmeye başlandı. bir yanda biribirilerine 'seni seviyorum' demek için on yıllarca beklemiş olanlar varken, her önüne gelene 'seni seviyorum bebeeem' diyebilenler türedi. aşk, o parıltılı mücevher, herkesin diline doladığı ama kimsenin anlamını bilmediği bir taşa döndü. ağzından çıkan kelimelerin ağırlığının farkında olmayanlar, aşkı tanımlamaya, onu 'aşkım nabeeeerr' gibi cümlelerin içine sığdırmaya başladılar, oysa ki aşk, adamı yataklara düşürür, yeme-içme den kestirir, pranga gibi boğazına sarılırdı. 'lâl oldum ben' diyebilirdin sadece, saçmalar, dibe vurur, o'nun karşısında ellerin titrer, gece aklına geldiğinde uyutmazdı bir zamanlar. şimdi aşıksan başka bedenlerde onun kokusunu arayabiliyorsun, unutman değil bir ömür, bir yıl, bir hafta bile sürmüyor kimi zaman. yeniden aşık olmak bile bir kaç güne sığdırılıyor, bir zamanlar uykusuz geçen günleri saydığın duvardaki takvimin, artık ''skor''larını hatırlatıyor kimilerine. insanlar aşık olmak istiyor, fütursuzca, ne demek olduğunu bile bilmeden, getirilerinden, fedakarlıklarından, onun o müthiş ağırlığından haberleri bile olmadan...

işte biz, ne zamanki aşktan korktuk, onun gücünden aklımız başımızdan gitti ve aşkı herkesin ulaşabileceği, defalarca yaşayabileceği bir şey yaptık, seksten ibaret bir şey haline getirdik, o zaman kaybettik onu aslında. onun ağırlığını taşıyamayacaklar da onu tatsın diye aşkı küçülttük, bütün evrene sığmayacak aşkı, bir msn iletisine sığabilecek hale getirdik ya biz, o zaman aslında bir daha asla bulamamak üzerine kaybettik onu.

saatlik sevişler, sahte gülüşler, yapmacık sevişmelerle dolu dünyada, kirletilmemiş bir aşka sahip bir insanı kıskandığım kadar kimseyi kıskanmadım. yıllar geçtikçe, aşk anlamını biraz daha kaybettikçe, dinlediğim hikayelerin, masalların, hayatların sadece birer yanılsama olduğu düşüncesi ele geçiriyor aklımı, düşüncelerimi, kalemimi. insanların korkularının ne kadar güçlü olduklarını anlıyorum.

die liebe ist ein wildes tier,
sie beisst und kratzt und tritt nach mir.
hält mich mit tausend armen fest,
zerrt mich in ihr liebesnest.
frisst mich auf mit haut und haaren
würgt mich wieder aus nach tag und jahr.
lässt sich fallen weich wie schnee,
erst wird es heiss dann kalt, am ende tut es weh.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder