9 Şubat 2011 Çarşamba

Das Milgram Experiment //

1946 da Nürnberg de mahkeme kurulduğunda, insanlıkla alakaları kalmamış Nazi lerin çoğu, sadece emirleri uyguladıklarını, suçsuz olduklarını ileri sürmüşlerdi. Ailesi toplama kamplarında kaybolmuş Stanley Milgram, 1963 yılında bu insanların gerçekten doğruyu söyleyip söylemediklerini bilmek istedi. Sonuç, insanoğlunun aslında göründüğünden çok daha korkunç bir varlık olduğunu belgeler nitelikteydi.



insanların emirlere ne derece itaat ettiklerini ölçmek amacıyla yapılmış hayli ilginç bir deney, Milgram Deneyi.

bu deney üçer kişiden oluşan gruplar halinde tekrarlanmıştır. gruplar bir deney gözlemcisi(yöneticisi), ve iki denekten oluşmaktaydı. daha doğrusu denekler bu deneyi bir deney gözlemcisi ve iki denekten oluşan "cezanın öğrenme üzerindeki etkisi"ni test eden bir deney sanmaktaydılar. hâlbuki denek görünümlü kişilerden bir tanesi aslında aktördü. içlerinden bir tanesi aktör olan bu deneklere deney öncesinde üzerlerinde "öğretmen" yazan iki kâğıt dağıtılıyordu, kâğıdı alan aktör, sanki kendisine "öğrenci" yazılı kâğıt çıkmış gibi rol yapıyordu. böylece gerçek deneğin her seferinde tesadüf eseri "öğretmen" rolüne geldiğine inanması sağlanıyordu. buradaki hedef deneklerin az sonra işkence yapacakları kişinin yerine kendilerini koyarak "eğer bana 'öğrenci' kâğıdı çıkmış olsaydı, şimdi bana işkence yapılıyor olurdu" şeklinde düşünmelerini sağlamaktı. daha sonra bu iki(!) denek, birbirlerini duyabilecekleri ancak göremeyecekleri odalara alınıyordu. gerçek deneğin bulunduğu odada "öğrenci"ye maksimum 450 voltluk elektroşok verebilecek bir şalter bulunmaktaydı.



deneğe deney öncesinde 45 voltluk gerçek bir elektrik verilerek öğrenciye vereceği elektrik şoku hakkında bilgi sahibi olması sağlanıyordu. denekten kendisine verilen kâğıttaki belirli kelime çiftlerini önce sırayla okuması, daha sonra okuduğu sözcük çiftlerinin ilk parçasını okuyup ikinci çift için 4 şık okuması istenmişti. "öğrenci" eğer cevabı doğru tahmin edemezse, denek şalteri indirerek ona elektrik şoku veriyordu. yanlış cevap verildikçe elektriğin şiddeti 15 volt artıyor, doğru cevap verildiğinde ise yeni soruya geçiliyordu. tabii ki deneğin indirdiği şalterin aslında hiçbir fonksiyonu bulunmamaktaydı. deneklerin şalteri getirdikleri şiddete göre deneklere 75 volttan sonra daha önceden kaydedilmiş acı çekme, çığlık sesleri deneğe dinletiliyordu. 150 voltta "öğrenci" deneyden artık çıkmak istediğini haykırıyordu. 200'de damarlarındaki kanın artık donduğunu söylüyordu. 300'ün üzerindeki voltajlara öğrenci daha fazla tepki vermiyordu. bu durumda yine de deneğin soruları sormaya devam etmesi ve cevap alamadığı her soru için elektrik şiddetini nihayet 450v'ye kadar artırması gerekiyordu. denekler eğer deneyi durdurma eğilimi gösterirlerse sırasıyla deney yöneticisi tarafından şu sözlerle uyarılıyorlardı:

1. lütfen devam ediniz.
2. bu deney devam etmenizi gerektirmektedir.
3. kesinlikle devam etmelisiniz.
4. başka seçeneğiniz yok devam etmek zorundasınız.



denek bu dört uyarı sonrasında hala deneyi durdurmadaki ısrarını sürdürüyorsaysa ya da 450 voltluk elektrik şoku 3 kez uygulanmışsa deney sona erdiriliyordu.

deneyden önce oranları %1-2 arasında değişen sadist eğilimli denekler dışında hiçkimsenin 450 voltluk elektriği uygulayamayacağı bilim adamları tarafından tahmin edilmekteydi. ancak sonuçlar oldukça şaşırtıcı oldu:

deneye katılan 40 kişiden 26'sı bu deneyi sonuna kadar götürüp 450 voltluk elektriği verdiler.
deneye katılanlardan hiçbiri 300 volta kadar deneyi bırakmadı.

bu deneyin bir versiyonunda deneğin kararını değiştirmede iş partnerlerinin etkisini ölçmek amacıyla deneğin yanına bir veya iki tane daha anlaşmalı aktör "öğretmen" daha konuldu. bu aktörler verilen emirleri reddediyordu. bu şartlar altında 40 deneğin yalnızca 4'ü en yüksek seviyede elektriği uyguladılar.

kadınlardan oluşan deneklerde de sonuçlar değişmedi, ancak kadın deneklerin daha stresli oldukları gözlendi.

[alıntıdır]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder